Laminate Veneer nedir? Seramik Laminate Veneer nedir? Kompozit Laminate Veneer nedir? Laminate Veneer uygulamaları nasıl ve hangi durumlarda yapılır?
Diş veya dişlerin ön yüzünde çok az bir tabaka aşındırıldıktan sonra ölçü alınıp dişe verilmek istenen şekil/form ve renkte ince bir kaplama tabakası üretilir. Laminate adı verilen bu kaplama kompozit esaslı reçine simanlar-yapıştırıcılar ile dişe uygulanarak tutunmaları sağlanır. Peki, sadece renk açılmak isteniyorsa? Sadece renk değişikliği yapılmak isteniyorsa, diğer bir değişle dişin rengi açılmak isteniyorsa öncelikli olarak “diş beyazlatma” yöntemlerine baş vurulmalıdır. Laminate veneer’ler dişlerin sadece ön yüzünde uygulanırlar, kaplamalar yani dişhekimliğindeki teknik tabiriyle kuronlar (İngilizce crown yani taç sözcüğünden gelir) ise dişin her yönden küçültülmesinden sonra dişi üç boyutlu olarak örten unsurlardır. Hangi durumda laminate, hangi durumda kuron uygulanır? Dişte madde kaybı çok ise (çürük, kırık gibi sebeplerle) kuron ile restore edilmesi uygundur. Dişlerde şekil bozukluğu varsa ve/veya çapraşıklık gösteriyorlarsa ve bunların düzeltilmesi isteniyorsa laminate endikedir. Çapraşıklık var ise laminate mi uygulanmalıdır? Öncelikli tedavi ortodontidir. Yani dişlere tel takılarak çapraşıklık düzeltilmelidir. Ancak bu tedaviyi tercih etmeyen vakalarda laminate uygulanabilir. Laminate ile kuronların avantaj/dezavantajları nelerdir? Laminate veneer’lerde dişten daha az madde kaybı olması, diğer bir değişle dişin sadece bir yüzünün aşındırılması bir avantajdır. Daha az madde kaybı doğal yapının korunması, hassasiyet oranının daha az olmasını beraberinde getirir. Laminate’lerde dişeti uyumu daha iyidir. Diş sıkma alışkanlığı (bruxsizm) olanlarda, örtülü veya tette a tét(kafa kafaya, uc uca)kapanışı olanlarda endike değildir, zira bu tip vakalarda kırılma-kopma riski vardır. Ancak bazen kişiler tedavi sonrasındaki bir dönemde bruxsizme başlayabilirler ve dolayısı ile başarısız vakaların sebeplerinden biri de budur. Başarısızlık var mı? Evet, bu tip uygulamalar öncesi hekimin uygun vakayı teşhis etmesi çok önemlidir. Çene kapanışı uygun olmayan vakalarda kırılma ihtimali vardır. Ayrıca hekimin bu uygulamayı yapacak eğitimi almış olması gereklidir. Zira laminate uygulamasının özel bir diş kesme (preparasyon) tekniği vardır ve belki de bundan daha önemlisi özel bir yapıştırma tekniği uygulanır. Yapıştırma (simantasyon) laminaların başarısını tamamlayan en önemli unsurdur. Kurallarına göre hazırlanmış bir laminate yapıştırılırken hata yapılırsa bütün iş riske girer. Dolayısı ile planlama, demostrasyon modeli hazırlığı, diş kesimi, ölçü, model hazırlığı, laboratuar çalışmaları ve simantasyon olmak üzere tüm aşamalarında yüksek hassasiyet isteyen bir çalışma türüdür. Ancak, kuralları titizlikle uygulandığında da çok yüksek estetik elde edilir. Hangi malzemeden üretilmektedirler? Laminate Veneer’ler porselen (silikat seramiği), aluminyum oksit seramiği, zirkonyum oksit seramiği ya da kompozit malzemelerden üretilebilmektedirler. Bu sonuncusu haricindekilere genel olarak “seramik laminate veneer”ler, diğerine ise “kompozit laminate veneer” adı verilir. Kompozit ve seramik laminate’lerin farkları nedir? Kompozit laminate veneer’ler reçine esaslı malzemelerden üretilmiştir. Seramiklere göre daha ince tabaka olarak çalışılabilirler, yapıştırıcı malzeme ile aynı türden olmaları bağlanma dirençlerini daha yüksek kılar, istenirse direkt olarak ağızda üretilebilirler (ölçüye gerek kalmadan tek seansta bitirilebilirler). Dezavantajları ise renk efektleri daha güçsüzdür (estetik özelliği daha düşüktür), çok iyi bir cila gerektirir, zamanla renk emebilirler (penetrasyon olabilir) ve kenar renkleşmesi, lekeler oluşabilir. Seramik malzemeden üretilen laminate’ler ise diğer seramiklerde olduğu gibi ışığı yansıtma ve soğurma özellikleri bakımından dişin mine yapısına benzeştikleri için daha iyi estetik sonuçlar verirler. Aşınmalara karşı dirençlidirler. Renk değiştirmezler. Pahalı bir yöntem midir? Kuron-köprü çalışmaları ile benzer fiyatlardadır. Doğal olarak serbest piyasa şartlarında değişken fiyatlar ile karşılaşılabilinir. Çok yeni bir teknik midir? Belki ülkemizde yakın zamanlarda bilinir hale gelmiş olmasından dolayı böyle düşünülmektedir. Ancak uygulamanın ortaya çıkışı 1928’de Amerika’da olmuştur. Bu tarihte filmlerde efekt amaçlı ilk uygulamaları Dr. Charles Pincus yapmıştır. Daha sonra 1955 yılında Buonocore’nın asitle pürüzlendirme tekniği ve Bowen’ın geliştirdiği reçineler ile direkt laminate veneer’lerin kullanımını gündeme getirmiştir. 1975′de Rochette, hasarlı ve kırılmış kesici dişlerde asitle pürüzlendirme ile güncel laminate uygulamalarına benzer bir tekniği kullanmıştır. Günümüzde kabul edilebilir porselen laminate veneer yapım yöntemini ilk olarak 1983 yılında platin foli yöntemi ile Horn uygulamıştır. Daha sonraki yıllarda ise Calamia porselen revertmanı üzerinde laminate yapmıştır. 1985 yılında ise Hobo ve Iwata tarafından dökülebilir apatitten laminate veneer yapılmıştır. Ülkemizde 1989 tarininde laminate porselenleri ve yapıştırıcılarının Ankara merkezli bir firmanın ithalatı gerçekleştirmesi ile uygulanmaya başlanmıştır. Benim de ilk uygulamalarım 1989 yılından itibarendir ve bu en eski vakalarım halen problemsiz bir biçimde laminate’lerini kullanmaktadırlar. Anlaşıldığı kadarı ile tavsiye ediyorsunuz?!! Uygun vakalarda, evet. Öncelikle hastanın neyi amaçladığı çok iyi ortaya konmalıdır. Daha sonra vakanın çiğneme sistemi olarak uygunluğuna bakılır ve sonra planlama aşamasında yapılacak final işin bir tasarımı hasta ile birlikte tartışılıp kararlaştırıldıktan sonra uygulamaya geçilmelidir. Zira uygulamaya başlandıktan sonra yani dişler prepare edildiği andan itibaren geri dönüşü olmayan bir işlemdir. Sonuçta, uygun vakalarda doğru kurallar takip edilerek çalışıldığında uzun yıllar kullanılan, güvenli ve estetik bir tedavi yöntemidir.
İmplantoloji nedir? İmplant nedir?
Dişhekimi Doç.Dr.Tosun Tosun’un oral implantoloji ve implant tedavisi ile ilgili olarak hasta bilgilendirmeye yönelik cevapladığı sorular aşağıda yer almaktadır. ü İmplantoloji nedir ?Bu soruya “implant” sözcüğünün anlamını açıklayarak yanıt vermeye başlamak istiyorum. “implant” latince “impiantare” bitki ekmek fiilinden türemiş bir sözcük olup tıpta “bedene yerleştirilen yapay nesne” anlamını taşımaktadır. Ortopedi, oftalmoloji ve diş hekimliği alanlarında kullanılan implantların uygulama yöntemlerini kapsayan bilgi disiplinine de “implantoloji” adı verilmektedir. Konunun diş hekimliğine yönelik uygulamaları “oral implantoloji” olarak adlandırılmaktadır. ü Pivolu dişlerden farkı nedir ?“Pivot” fransızcada “vida” anlamındaki sözcüktür. Kanal tedavisi yapılmış dişlerin yapısını güçlendirmek için, diş içersine yerleştirilen kanal vidalarına “pivot” adı verilmektedir. Bazen hastalar bunları “implant”lar ile karıştırabilmektedirler. Oysa “diş implantları” diş kökünün herhangi bir sebeple kaybedildiği durumlarda, eksik kökün yerine yerleştirilen “yapay kökler”dir. ü İmplantlar hangi maddeden yapılmıştır ?Günümüzde kullanılmakta olan “diş implantları” daha ziyade “titanyum”dan üretilmektedirler. ü Benim vücudum kabul eder mi ?İmplant malzemesinin genellikle titanyum olduğundan bahsetmiştik. Titanyum implantlara yönelik olarak, bilimsel oral implan
tolojinin dökumentasyonu 1955’ten beri yapıla gelmektedir. Bu 48 yıllık süreç içersinde titanyuma bağlı herhangi bir allerjen reaksiyon tespit edilmemiştir. Dolayısı ile bedenin red cevabını oluşturacak bir malzeme değildir ve doku-dostu olma özelliği bir çok bilimsel deney ile kanıtlanmıştır. Bu arada titanyumun yanısıra vitalyum, tantalyum gibi metalik implantların ortopedi alanında halen kullanılmakta olduğunu, bunun yanısıra, diş implantarı arasında da aluminyum oksit veya safir implantların da az da olsa kullanılmakta oldğunu hatırlatmakta yarar vardır. ü Çok red vakaları var mı ?Öncelikle deminki soru ile bağlantılı olarak “red” kavramını açmakta yarar vardır. Titanyum implantların ve diğer doku-dostu implantların bedende allarjen bir reaksiyona yol açmadığını, dolayısı ile malzemenin “beden tarafından kabul edilmeyeceği” gibi bir yaklaşımın doğru olmadığını belirtmek isterim. Ancak implantın “başarılı” olmaması gibi bir durum vardır. Burada “başarı”dan neyi kastettiğimizi açmamız gerekiyor. Diş implantlarında “başarı” çenelere yerleştirilen yapay köklerin yani implantların kemik hücreleri ile çevrelenerek, kemiğe kaynaşması ve üzerine protez yapıldıktan ve hasta çiğnemeye başladıktan sonra da bu implant-kemik bütünlüğünün korunmasıdır. Bu bütünlük hali her zaman devamlılığını sürdürmemektedir. Yani implantın kemikten sıyrılarak bedenden çıkma riski vardır. Bu durum ameliyat sırasında steril çalışmamaya, ağızda yaşayan mikroorganizmaların yarattığı bir enfeksiyona, birinci yıldan sonra gerçekleşir ise hem enfeksiyon hem de yapılan protezin karşı çenedeki dişler ile olan temaslarındaki bozukluklara bağlı olabilir. Günümüzde kullanılmakta olan implantoloji yöntemleri uygulandığında “başarısızlık”, yani implant-kemik kaynaşmasının bozulması, ilk 5 yıllık dönemde %2, on yıllık periodda %4 cıvarında olduğu yapılan bir çok uzun-dönem bilimsel araştırma ile kanıtlanmıştır. Dolayısı ile diş implantlarının başarı yüzdesi oldukça yüksektir. ü İmplantlar enfeksiyon sebebi olabilir mi ?Hayır olamazlar. Ancak, demin de belirttiğim gibi bir implant etrafında enfeksiyon gelişerek implantın kaybına yol açabilir. Burada enfeksiyonun sebebi implant malzemesi değil, ya ameliyat şartlarında strerilizasyon zincirinin bozulması ya da ilerleyen günlerde hasta tarafından ağız bakımının yetersiz yapılmasına bağlı olarak gelişen bakteri plaklarından köken alan mikroorganizmaların implant çevresine yuvalanarak enfeksiyon oluşturmaları veya ileriki dönemlerde hatalı proteze bağlı olarak implantın üzerine fazla yük geldiği için kemikte başlayan erime hadisesine mikroorganizmaların da iştiraki ile enfeksiyonun meydana gelmesidir. ü Kanser yapabilir mi?Kesinlikle hayır. Bu güne kadar literatürde bir tek olgu dahi bildirilmemiştir. ü Acıtıyor mu ?Bu sorunun yanıtı biraz öznel, fakat kısaca şunu belirtebiliriz: lokal veya genel anestezi şartları altında minimal travma ile uygulanan bir yöntem olduğu için hastaların çok zorlanmadıkları, kısaca “diş çektirmenin” tersi bir işlemdir. ü Ağrısı çok mu ?Yine öznel yanıtı olan bir soru, kısaca ağrı eşiğinin kişiden kişiye farklı olduğunu, operasyon sonrası oluşacak tablonun uygulanan implant sayısı ve uygulama süresi ile orantılı olduğunu hatırlatarak, bunlara bağlı bir ağrı sürecinin gerçekleşeceğini söyleyebiliriz. ü Zor bir ameliyat mı ?Teknik açıdan oldukça standardize edilerek hekim hata payının azaltıldığı ve basit prensiplere bağlı, kolay bir teknik olduğunu söyleyebiliriz. ü Bir implantın yerleştirilmesi ne kadar süre alıyor ?Normal süre olarak yarım saatlik bir uygulamadır. Ancak bu konuda deneyim kazanmış hekimler bu süreyi ortalama beş dakikaya kadar indirebilmektedirler. ü Uyutuluyor muyuz (genel anestezi ile mi yapılıyor) ?Rutinde diş çeker gibi lokal anestezi altında yapılmaktadır. İstek üzerine “bilinçli sedasyon” yöntemi ile hasta uyutularak da yapılabilmektedir. ü Tedavi uzun sürüyor mu ?Konvansiyonel olarak alt çenede 3 ay, üst çenede ise 6 ay beklenilmektedir. Ancak biz rutin uygulamamızda “erken yükleme” prosedürünü kullanarak 6 haftalık bir iyileşme süresinden sonra protez yapım işlemlerine başlamaktayız. ü Tedavi süresince dişsiz mi kalacağım ?İmplant tedavisi sırasında hastaların dişsiz kalmaması için geçici protezler yapılmakta, var ise mevcut protezlerinde değişilikler yapılarak bunlar geçici olarak kullandırılmaktadırlar. ü Aynı gün protez takılıyor mu ?Evet, hastalar operasyondan hemen sonra aynı seansın devamında yapılan işlemler ile ağızlarında geçici protezleri ile uğurlanmaktadır. ü Hayat boyu garanti mi ?Oral İmplantolojinin temel felsefesi hastaya hayat boyu kullanabileceği bir organ yapmaktır. Normal ağız bakımını aksatmayan bir hasta implantını yaşam boyunca kullanabilir. ü 70 yaşındayım, yaşlıyım. İmplantlar için en iyi yaş nedir ?İleri yaş implant uygulaması için engel oluşturmaz. Tam aksine metabolik aktiviteler yavaşladığı için kemik dokusunda implant iyileşmesi acısından daha kontrollü bir iltihabi süreç yaşanır. Küçük ve genç bireylerde ise kemik gelişimi tamamlanmadan implant uygulanmamalıdır. Kısacası yaş açısından sadece büyüme-gelişme çağındakilere yönelik bir sınırlama vardır. ü Diş doktorum bana implantların olamayacağını söyledi, dişetim yokmuş. Ne diyorsunuz ?Dişeti dokusu veya kemik dokusundaki yetersizlikleri gideren bir çok teknik vardır. Bu teknikler kullanılarak pek çok vakada implant uygulama olanağı yaratılabilir. ü Dişlerimi çok erken yaşta kaybettim, aynı şey implantlar için de geçerli olur mu ?Diş kayıplarının nedenleri (etyolojisi) tedavi planlaması açısından önemlidir. Sebepler araştırılarak gerekli önlemler alınarak implant tedavisine geçilmelidir. Erken yaşta diş kayıplarının başlıca sebebi “jüvenil periodontitis” (JP) olabilir. JP’li hastalarda immün sistem yetersizliğine bağlı diş kayıpları oluşur. Bu tip vakalarda implant tedavisi öncesi ve sonraki takip döneminde “periodontal monitoring” yapılarak dişeti sağlığı denetlenmeli ve gerekli tedaviler uygulanmalıdır. Bunun dışındaki etyolojik faktörler de değerlendirilerek gerekli önlemler alındıktan sonra implant tedavisine geçilebilir. ü Başarısızlıklarda implantı sökünce ne yapıyorsunuz ?İmplant kayıplarından sonra hemen aynı seans veya bir süre kemik iyileşmesi ve enfeksiyon varsa geçmesi beklenildikten sonra aynı bölgeye veya komşu bölgelere implant uygulanabilir. Kısaca implant kaybı sadece tedavi sürecini etkileyen bir faktör olup, kurallara uygun çalışıldığında uluslararası istatistiklere göre 5 yılda % 2, 10 yılda %5 gibi çok düşük oranlarda karşılaşılabilir. ü İsveç implantları hakkında bir makale okudum. En iyisi hangisi ?Günümüzde tüm dünyada bilgi ve teknoloji paylaşımı çok yaygınlaştığı için bilimsel başarıları veya bilimsel gelişmeler eşliğinde yaşanan teknolojik kolaylıkları sadece bir ülkeye, birkaç markayla sınırlamak olası değil. Bu yaklaşım diş implantları için de geçerli. Dolayısı ile kaliteli ürünleri ayırd ederken ülke orijinlerinden ziyade marka veya sistem ile ilgili araştırma-geliştirme çalışmaları yani bilimsel yayınlara göz atmakta fayda vardır. Hakkında çok makale yazılmış, çok bilimsel araştırma yapılmış ürünler kendilerini ispat etmiş olanlardır. ü Pahalı mı ?Evet, diğer dişhekimliği tedavileri ile kıyaslandığında pahalı bir tedavi. Ancak kullanım süreleri açısından kıyaslandığında implant tedavisi çok uzun ömürlü olup zamana yayıldığında belki de daha ucuz bir tedavi alternatifidir. ü Sigorta karşılıyor mu ?Genelde sigorta poliçelerinin kapsamı dışındadır. Ancak
son yıllarda bu tedavinin de fonksiynel lduğu yani işlev kazandırmaya yönelik bir uygulama olduğu giderek artan oranda kabul görmekte ve sigorta kapsamına alınmaktadır. ü Hastaya getirdiği fayda nedir? Değer mi?İmplant tedavisi kaybedilen işlevi doğala en yakın şekilde geri kazandırması bakımından diğerlerine daha üstündür. Yaşam boyu kullanılabilirler. Ağızda mevcut öteki dişleri doğal halleri ile korumaya olanak tanırlar. Psikolojik açıdan özellikle tüm dişlerini kaybetmiş hastalarda özgüveni tekrar kazandırmak gibi önemli bir faydaları vardır.
Merhaba… Ben 6 ay önce tel taktırdım. Şu anda ice braket kullanıyorum. Brakete geçmeden önce 1-1.5 yıl kadar headgear kullandım. Bir süre önce braketlerimden biri düştü ve doktorum onu yerine taktı. Ancak braketimi aldığım yerdeki görevli bana bu braketlerin tek kullanımlık olduğunu, ikinci defa takılamayacağını söylemişti. Bu durum tedavimi geriletir mi ve telimin yanağıma batan kısımları için ne yapmalıyım? Yardımcı olursanız sevinirim… Şimdiden teşekkürler
Ortodontik braketler “tek kullanımlık” olup, işlevleri bittiğinde bir başka tedavi siklüsü için kullanılmamalıdırlar. Diğer bir ifade ile bir hastada kullanılanlar bir başka hastada kullanılmazlar. Ancak, tedavi sırasında yerinden kopan bir veya bir kaç braket eğer ark teli değiştirme zamanına daha vakit var ise pratiklik açısından tekrar yapıştırılabilirler. Bu durum tedavinin genel gidişatını olumsuz etkilemez. Ark teli değiştirme sırasında bu tekrar yapıştırılan braketin tutuculuğu kontrol edilerek yenisi ile değiştirilip değiştirilmeyeceğine karar verilir. Ortodontik apareylerin yanakları irrite ettiği durumlarda acil önlem olarak özel “mumlar” hasta tarafından tel üzerine yerleştirilerek rahatlama sağlanıp, uygun zamanda Ortodontiste kontrol ettirilir.
Uçak ile Uçuş ve Ağız Diş Sağlığı
1. Özellikle uzun uçuşlarda diş ile ilgili her hangi bir problem varsa veya ağızda diş iltihabı bulunuyorsa; basınçdan dolayı nelere sebep olabilir? Ağzımızda diş ve dişetleri ile ilgili olarak karşılaştığımız iki ana komplikasyon vardır: diş çürükleri ve dişeti iltihapları. Bu iki ana komplikasyonun da temel nedeni bakterilerdir. Bakteriler vücudumuzda bizimle beraber yaşayan mikroskopik canlılar olup ağız boşluğu içersinde 300 cıvarında tür yaşamaktadır ve bunların bir çoğu sayıları normalin üzerine çıktığında bulundukları dokulara zarar verirler. Çünkü bakteriler sürekli olarak asidik toksinler üretirler ve bu asitler diş minesini eriterek çürüğe, dişeti kollajenlerini eriterek dişeti hastalıklarına yol açarlar. Vücudumuzun savunma sistemi olan “immün sistem” bakterilerin kendileri ve ortama yaydıkları kimyasal toksinleri algılayarak savunma amacı ile “iltihap” adı verilen reaksiyonu başlatır. İltihabi cevap sırasında bakterilerin bulunduğu bölgeye bağışıklık sisteminin savunma askerleri olan beyaz kan hücreleri ve diğer bazı enzimler kan yolu ile yönelirler. Vücut bu savunma malzemesinin bir an önce hedefe ulaşması için iltihabi bölgedeki kılcal damar sayısının hızla arttırır ve damarların duvarlarında bulunan pencereleri açık tutarak savunma askerlerinin bakterilere ulaşmasını sağlar. Bu halde iltihabi bölge kanamalı ve hacimsel olarak genişlemiş olur ve bu da bölgeden geçen sinirler üzerinde baskıya yol açar. Diş çürüğü ilerleyerek büyüdüğünde ve “pulpa” adı verilen dişin damar-sinir bölgesine yaklaştığında, pulpada iltihabi reaksiyonlar oluşur ve kişi ağrı duymaya başlar. Benzer şekilde dişeti iltihabı da ilerlediğinde iltihap alanı hacimsel olarak genişlediğinde bölgeden geçen sinir networku üzerine basınç uygulayarak kişinin ağrı duymasına yol açar. Her iki durumda da ilerlemiş iltihabi durumda görülen hacimsel artışın oluşturduğu basınç sinir dokusu üzerinde etkiyerek ağrı sinyallerinin oluşmasına yol açar. Bu durum özellikle dış basınç etkilerinin değiştiği su altı dalışları veya hava uçuşları sırasında doku üzerinde “fluktuasyon” denilen dalgalanmalar oluşturarak ağrının daha da şiddetlenmesine yol açar. 2. Uçuş esnasında ani diş ağrılarına karşı neler yapılmalıdır? ( özellikle uzun yolculuklar da) Bölye bir durumda önlem olarak uygulanabilecek ilk husus analjezik-antienflamatuar bir ilaç almak, ikinci önlem ise dışardan buz uygulamak, üçüncü önlem dik pozisyonda oturmak, dördüncü önlem ise diş fırçalamk ve antiseptik gargara kullanmaktır. Analjezik-antienflamatuar ilaçlar iltihap etkilerini azaltarak ortadan kaldırmaya yönelik ilaçlardır. Aynı zamanda ağrı etkenlerini de azalttıkları için ağrıya karşı da koruma sağlarlar. Buz kompres uygulaması ile bölgeden geçen damarlar üzerinde bir daralma etkisi (vazokonstrisksiyon) sağlanarak bölgesel başınç artışının önüne geçilip ağrı etmeni kontrol edilebilir. Buz uygulamasının aynı zamanda uyuşturucu-analjezik bir etkisi de vardır. Uygulama, bir naylon poşet veya bardak içersine buz küpleri konup beşer dakika süreler ile ağrı duyulan bölgeye yanak üzerinden tatbik edilmek sureti ile yapılır. Kafa bölgesi dik pozisyonda oturulduğu zaman yatar pozisyona göre daha az kan basıncına maruz kalacağı için baş bölgesindeki iltihabi reaksiyonlarda basınç etkisini azaltmak amacı ile dik halde bulunmak yararlıdır. Ağızda meydana gelen komplikasyonların ana kaynağı bakteriler olduğuna göre bunların sayısını azaltmaya yönelik olarak yapılacak diş fırçalama ve ağız gargarası kullanmanın da yararı vardır. 3. Uçuş süresince mümkün olduğunca ağızda oluşacak “asit erozyonu”nu aza indirmek için neler yapılmalıdır? Uçuş sırasında yiyecek ve icecek tüketmek olağan bir davranıştır ve fakat sonrasında bir çoğumuz dişlerimizi fırçalamayız. Bu durumda asiti besinler tüketmiş isek diş mineleri üzerinde asit erozyonu oluşması kaçınılmazdır. O halde asitli besinlerin neler olduğunu bilmemizd fayda vardır. Bir çoğumuzun masum zannettiği bir çok gıdanın asitli olduğunu öğrendiğinizde siz de şaşıracaksınız. Asitli besinlerin başlıcaları: tüm taze meyveler (en şekerli olanları bile), meyve suları, kırmızı şarap, kahve, turşu, sirke, limon-diğer narenciye, koruyucu içeren hazır gıdalar ve gazlı içecekler. Önlem olarak asitli gıdalar tüketildikten sonra bol su içmek, üzerine bazik-alkali yiyecekler (örneğin süt ve sütlü gıdalar-peynir çeşitleri, yoğurt) tüketmek, flor içerdikleri için bitki çayları içmek, dişleri en az yarım saat -ideali bir saat- sonra fırçalama uygulanabilir. Asitli gıda tüketikten hemen sonra diş fırçalarsak yumuşamış olan mine tabakasını kolaylıkla aşındırırız. Asitlerle yumuşayan mine tükürükte serbest dolaşan flor tarfından onarılır. Bu doğal sürece katkıda bulunmak için florlu içecekler olan bitki çayları veya florlu gıdalar olan deniz mahsülleri, yumurta ve sakatatların tüketilmesi tercih edilebilir. 4. Uçuş esnasında çocukların diş ağrısı başlarsa neler yapılmalıdır? Bebek ve çocuklarda diş sürmesi, süt dişlerinde çürüklerden kaynaklanan komplikasyonlar olabilir. Diş sürmesi sırasında ve havada iken ortay çıkan ağrılı durumlarda bebeği rahatlatmak için baş bölgesi yukarıda kalacak şekilde konumlandırmak, diş süren bölgeye anti-histaminik jel uygulamak, soğutulmuş diş kaşıyıcısı vermek yararlı olur. Süt dişlerinde ağrı duyan çocuklarda analjezik-antienflamatuar ilaç vermek, buz kompres ve ağrı duyulan bölgenin diş fırçalama ile temizlenmesi yararlı olacaktır. Uçuş sırasında veya hayatımızın diğer anlarında diş kaynaklı süprizlerle karşılaşmamak için yılda en az bir kez d
iş hekimine kontrol olmakta büyük fayda vardır.
Sağ üst cenemdeki dört dişten oluşan sabit protezin sol en uctaki diş eridi en arkadaki tek diş tutuyor,dişcim protez cıktığı zaman gelmemi söyledi,bir senedir bu şekilde kullanıyorum,yandaki diş sağlam çekilip beşli protezmi uygulamak yoksa çekilen dişe implantmı uygulamak uygundur,çekilen boşluğa ameliyatsız anında implant uygulanabilirmi?
Sabit köprü protezleri dayanak dişlerden yapıştırıcı simanın zamanla erimesi sebebi ile ayrıldıkları ve oynama-hareketlenme gösterdikleri durumlarda vakit kaybedilmeden protezin sökülerek tekar yapıştırılması denenmelidir. Aksi takdirde dayanak diş ile kaplama protez arasına giren bakteriler alttaki dişin çürümesine yol açarlar. Uzun süre yapıştırıcı siman çözülmesine rağmen müdahale (tekrar yapıştırma) yapılmadan kendi haline bırakılan dayanak dişler genellikle protez söküldüğünde herhangibir tedaviye yanıt vermeyecek ve çekilmesi gerekli duruma gelmiş olurlar. Böyle bir durumda diş çekildikten sonra “hemen implant” adı verilen uygulama yapılabilir. Günümüz dişhekimliğinde dişleri kaplamak yerine eksik dişler yerine implant uygulanması, uzun vadede daha verili olduğu için, tercih edilmektedir.
Mehaba, Uzun süredir tedavi olmama ragmen düzelmeyen diş eti kanamam var sizce ne yapmalıyım?
Diş fırçalama sırasında kanamalar ile karşılaşıyor, ağızda kötü koku hissediyor, aynada dişlerinizi incelediğinizde dişler üzerinde birikmiş bej-sarı renkli katmanlar görüyorsanız, dişlerinizi parmakla ittiğinizde kolayca hareket ediyorlarsa büyük olasılıkla bir dişeti hastalığına yakalanmışsınız demektir. Sağlıklı haldeki dişetinde problemlerin ortaya çıkmasına ağzımızda yaşayan mikroorganizmaların sayılarının artışı sebep olur. Mikroorganizmalar gurubuna dahil olan bakteriler, temizleme-bakım eksikliği ve bunun sonucunda diştaşı oluşumuna bağlı olarak dişetinde iltihaplanma ve enfeksiyona yol açarlar. Mikroorganizmaların çoğalması aynı zamanda bunların ortama yaydıkları sülfürik gazların da artışına ve ağız kokusuna yol açar. Çoğalan bakteriler dişler üzerinde film tabakası oluştururlar. Bakteri plağı denilen bu tabaka eğer diş fırçalama ile temizlenmezse, tükürükte serbest dolaşan minerallerin çökelmesi ile “diştaşı” oluşur ki bunlar dişler üzerinde leke ve renk değişiklikleri ile görsel olarak fark edilebilirler. Diştaşı oluşumları profesyonel temizlik ile giderilmezler ise dişeti iltihabı “gingivitis” ile başlayan dişeti hastalıkları “periodontitis” meydana gelir. Dişetinde kızarıklık, kanama, şiş-ödem, diştaşı varlığı, dişetlerinin çekilmesi ve dişlerde sallanma bulguları periodontal hastalığın belirtileridir. Ağız bakımındaki yetersizliklerin yanısıra savunma sisteminde aksaklıklar olan kişilerde, örneğin kanda immünglobülin sayıları az olan kişilerde periodontal hastalıklara yatkınlık vardır. Ayrıca diş dizisindeki çapraşıklıklar da temizlenme güçlüğü yarattığı için hastalığa zemin hazırlar. Bu tip özellikler soyaçekim ile de ilgili olduklarından periodontal hastalıklara yakalanma oranında genetik bir aktarımdan da söz edebiliriz. Ağız-yemek borusu-mide ve bağırsaklar sindirim sistemini oluşturup birbirleri ile ilişkili olan her kademede bakteri barındırırlar. Sindirim sistemi bir bütün olduğu için ağızda yapılan periodontal girişimlerden sonra düzenli hekim kontrolleri ve ev bakımı yapılmadığı takdirde fırsatçı patojen mikroorganizmalar tekrar ağızı kolonize ederek tahribata devam ederler. Başka bir anlatımla her bireyin ağzında değişken oranlarda bakteri, bakteri plağı, diştaşı bulunur ve temizlendikten sonra zamanla tekrar oluşur. Bakteriler yaşam boyu bizimle beraber yaşayacaklardır (hatta biz yaşamımızı yitirdikten sonra bile), onları vücudumuzdan çıkarıp atamayız. Bu özellikten dolayı öncelikle bilinmesi gereken “periodontitis” tipi bakteri kökenli hastalıklarla yaşam boyu süren bir mücadele vermek gerektiğidir. Diğer bir deyişle periodontitis tedavi edilir ve ağız kondisyonları normal şartlara döndürülebilir ancak hastalığa yol açan mikroorganizmalar kararlılıklarından vazgeçmezler ve sizin ağız bakımını aksattığınız oranda hastalık tekrar geri döner. Tekrarlama özelliğinden dolayı periodontal hastalık ile mücadele nafile bir işlem olarak değerlendirilip tedavi uygulanmaz ise diş kayıpları kaçınılmazdır. Ancak, periodontal hastalıklara yakalanan bir çok kişi tedavinin uzun sürece yayılmasından sıkılarak ilerleyen dönemde hekim kontrollerini aksatıp “manevi olarak problem yaşıyorum, inancım kalmadı ve dişlerimi fırçalamak dahi istemiyorum,” ya da “tedavi olarak bu sorundan tamamen kurtulmam mümkün müdür? ” gibi düşüncelere kapılabilirler. Oysa yaşanan problem bir çok kişinin başına gelir ve fakat bilinçli bir mücadele ve istikrarlı bir bakım programı ile çok uzun yıllar komplikasyon tekrar etmeden üstesinden gelinebilir. Dişeti sağlığımızı korumak için diş fırçalama alışkanlığımızın olması ön plana çıkmaktadır. İdeal olarak yemeklerden en az bir saat sonra diş fırçalanmalı ve bu flordan zengin bir diş macunu eşliğinde gerçekleştirilmelidir. Öğün sırasında alınan asitlerin etkisiyle bir kısım minede mineral kaybı olarak yumuşar. Bu nedenle yemekten hemen sonra diş fırçalamak yerine ağzın doğal ortamındaki minerallerin bu mineral kaybına uğramış bölgelere çökelmesi için zaman tanımamız gereklidir. Aksi takdirde hemen fırçalama yaptığımızda yumuşamış minenin erozyonuna katkıda bulunuruz. Her öğün sonrası kuru bir diş fırçası ile, su ile ıslatmadan, florlu diş macunu uygulayarak, iki dakika süre ile diş ve dişeti birleşiminde oval-dairesel minik titreşim hareketleri ile uygulama yaptıktan sonra dişetinden dişe doğru (kırmızıdan beyaza) fırça ile süpürme hareketi yapılmalı, daha sonra mine yüzeyleri dairesel hareketler ile her yönden süpürülmelidir. Bu fırçalama işlemleri alt ve üst çenelerde, ön, yan ve arka dişler için eşit sürelerde uygulanmalıdır. Diş fırçalama alışkanlığımız düzenli olsa da her bireyin ağzında zamanla bakteri plağı ve dolayısı ile mine ve kök yüzeyine tutunan diştaşları oluşurlar. Diştaşı pürüzlü bir yüzey oluşturduğu için bakterilerin tutunmasını kolaylaştırır ve sayılarının artmasına yol açar. Zamanla yeni gelen bakterilerin de eklenmesi ile diştaşlarının hacim ve yayıldıkları alan artar. Diştaşlarına tutunan bakteriler ortama yaydıkları toksinleri ile kollajen yıkımına yol açarlar. Diğer bir deyişle bakterilerin ortama saçtıkları asitler (ekzotoksinler) dişeti ve kemik dokularının temel yapıtaşı olan kollajen liflerinin çözünmesine yol açarlar. Vücudumuz da bakterilerin bu olumsuz etkilerine karşı bir savunma olarak “iltihap” oluşturur. “Yangı” olarak da adlandırılıan iltihap vücudumuzun savunma cevabıdır. Yangıda savunma hücrelerimiz olan beyaz kan hücreleri ve çeşitli enzimler kan yolu ile bakterilerin saldırdığı bölgeye taşınırlar. Taşıma işlemini hızlandırmak için vücut o bölgede bulunan kılcal damar sayısını hızla arttırır ve damarların çeperinde bulunan pencereleri açık tutarak savunma hücrelerinin damar dışına çıkarak bakterilere saldırmasına izin verir. Böylelikle yangılı dişeti damar sayısındaki artışa bağlı olarak koyu kırmızı renkte, kanamalı, şiş ve ödemli hale gelir. Periodontal hastalıklar ile ilgilenen diş hekimliği disiplinine “periodontoloji” adı verilir. Periodontal hastalıklar, dişlerin destek dokuları olan alveolar kemik, periodontal ligament ve dişetini etkileyen lo
kalize enfeksiyonlardır ve tedavi edilmedikleri takdirde diş kaybına neden olurlar. Hastalığın ana kaynağı olarak “fakültatif ve anaerobik bakteriler” gösterilmektedir. Periodontal hastalıklar, lokal enfeksiyonlar olarak tanımlanmasına rağmen tedavinin esası bakteriyel ürünlerin mekanik olarak ortamdan uzaklaştırılması esasına dayanmaktadır. Diğer bir deyiş ile periodontal hastalık tedavisi ağızdaki bakteri sayısını normale indirgemeyi ve dokulara penetre olmuş bakterileri elimine etmeyi amaçlayan antimikrobiyal bir tedavidir. Vakanın cep derinlikleri ölçülüp kanama miktarı ve diş sallanması (mobilite) gibi klinik bulguları ile birlikte röntgen bulguları da değerlendirilerek tedavi planı yapılır.